Tokyo Gülü: Propaganda, müzik ve radyo | Tolga Özbey (Plak Mecmuası)
Tokyo Gülü: Propaganda, müzik ve radyo | Tolga Özbey
Bir radyo, esir çalışanları ve suçlu olup olmadığı tartışmalı bir kadın: ‘Tokyo Gülü’, İkinci Dünya Savaşı’nda Japon propagandasının hikayesi
Japonya devlet radyo-televizyonu olarak görev yapan Nippon Hoso Kyokai (NHK), 1925 yılında Tokyo Radyo İstasyonu (JOAK) adıyla Japonya’da radyo yayınına başladı. Japonya’nın 1931 yılında Mançurya’yı işgal etmesiyle, öncelikle sadece Formosa (Tayvan), Kore ve Mançurya’yı kapsayan bir kısa dalga radyo yayınına geçildi. Tam kapsamlı denizaşırı radyo yayını ise ilk kez yine JOAK tarafından 1935 yılında yapıldı.
1933’de Milletler Cemiyetini (League of Nations) terk eden Japonya, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Batı’yla olan diplomatik bağlarını büyük ölçüde koparmıştı. Japonya, bu yüzden de denizaşırı radyo yayınlarını imparatorluğun görüşlerini yurtdışına duyurmak için çok önemli bir araç olarak görüyordu.
Radyo Tokyo, Japonca’nın yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri’ni hedefleyerek İngilizce yayın da yapıyordu. Daha sonra propaganda stratejisine uygun olarak diğer dillerde de yayınlar başladı. Bu yayınlar Avrupa, Güney Amerika ve Pasifik bölgelerine kadar genişletildi. Uzun yıllar birden çok cephede devam edecek bu savaş süresince radyo yayınlarına ve müzik üretimine getirilen sansürler de hayatın bir parçası halini alacaktı.
1944 yılında Tokyo Radyosu 33 dilde ve 15 iletim bölgesinde yayın yapar hale gelmişti. Buna ek olarak, o dönemde Japonya’nın işgali altında olan 15 Asya şehrinden yayınlanan kısa dalga istasyonlarının da imparatorluğun belirlediği esaslara göre yayın yapacak şekilde kontrol altında tutulduğunu belirtmek gerekiyor..
Yayınlarda kullanılan temalar, savaş durumuna ve hedef ülkeye göre değişiklik gösteriyordu. Elbette bu yayınların bazı ortak temaları da vardı ve Japonların savaş analizi tüm yayınların merkezinde yer almaktaydı.
Radyo Tokyo’nun eğlence programları ise 1935’ten itibaren kademeli olarak geliştirilmiştir. Bu dönemde özellikle Japonca taş plaklar çalınmaya başlamıştır.
İşte, “Tokyo Gülü” (“Tokyo Rose”) de müttefik birliklerinin İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizce konuşan kadın spikerlerle yayın yapan bu radyoya, Tokyo Radyosu’na taktığı lakaptır. Tokyo Gülü lakabı ilk kez Amerikan basınında, 1943 yılında kullanılmıştır. Batı’yla ilişkilerini askıya alan Japonya’da ise bu lakap ancak savaş sonunda duyulacaktır. Tokyo Gülü, İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD popüler kültüründe birçok sinema filmi ve bazı propaganda çizgi filmlerine de konu olmuştur.
Radyo Tokyo, propaganda için eğlendirmeye başlıyor
Tokyo Gülü program yayınları, savaş zamanı zorlukları ve askeri kayıpları vurgulayarak cephedeki Müttefik güçlerin askerlerini ve askerlerin ailelerini demoralize etmeye yönelikti. Yayınların çoğu Japon hükümetinin görüşlerinin aktarıldığı programlar, sohbet programları ve klasik müzik dinletileriydi. Zamanla imparatorluk bu yayın tarzının Batılı güçlerin popüler radyo yayınlarına kıyasla daha az eğlenceli olduğunu fark etmiş, sert yayın politikasını bir nebze olsun hafifletmek ve Müttefik kuvvetler askerleri için daha çekici kılmak adına yayınlara Batılı tarzda eğlence koymaya karar vermişti. Caz müziği o dönemde Japonya’da yasak olmasına rağmen radyonun hedef kitlesi Amerikan askerleri olduğundan yayın akışına ilave edilmişti.
Özellikle 1936 Berlin Olimpiyatları’ndan sonra Japonya, denizaşırı radyo yayınlarında Japon kültürünü tanıtıcı içeriklere yer vermeye başlamıştı. Yapılan bazı yayınlarda Radyo Tokyo spikerleri dinleyicilerini bir Japon şiir sanatı olan ‘haiku’ yazmaya bile teşvik ediyordu. Ancak cazın savaş döneminde radyoda kendine yer bulmasıyla beraber bu yayın anlayışından da uzaklaşıldı ve yeni bir propaganda taktiği seçildi. Artık Japonya’nın diğer kültürleri onaylayıp kabul ettiği imajı çiziliyordu.
Bunu özellikle caz plaklarının çalındığı Radio Cabaret adlı programda görürüz. O dönemde Japonya’nın yerel radyo yayınlarında ise kısıtlı caz yayını yapılmakta ve caz müziğinin, devlet propagandasına uygun olarak, Batı’nın yozlaşmış kültürünün sembolü olduğu vurgulanmaktaydı.
Ryūkōka: Blues’un Japoncası
Japonya’da ‘ryūkōka’ isimli müzik türü 20’li yıllardan beri popülerdi. Batı müziğinden, özellikle blues’tan etkilenmiş bir türdü. Japon propagandası, iç yayınlarda caz yerine bu türü ön plana çıkarmıştı. Ryūkōka, düşük tempolu, armonik minör gam üzerine kurulu bir sound’a sahipti. Ryūkōka sanatçıları, şarkı sözlerinde en baştan beri melankolik konuları işliyorlardı ancak 1936’dan sonra savaş şarkıları radyo dalgalarını doldurmaya başladığında birçok ryūkōka müzisyeni de hükümet tarafından milliyetçi şarkılar yazmaya zorlanacaktı.
“Blues Kraliçesi” lakaplı Noriko Awaya’nın 1937 tarihli “Wakare no Burūsu” (“Farewell Blues”) şarkısı ryūkōka tarzının en popüler şarkı olmuştu. Noriko Awaya’nın 1939 tarihli “Yoru no Platform” (“Night Platform”) şarkısı ise Japon otoritelerince yasaklanacaktı. 1937 yılında Çin-Japonya savaşı başlayınca “Senninbari” (“Thousand Stitch Belts”), “Jugo-No Tsuma” (“Wife In The Home Front”) gibi şarkılar sivillerin moralini yükselttiği; “Tate! Kogun” (“Rise The Imperial Army”), “Sorawa Wagamono” (“Having The Air At My Will”) gibi şarkılar ise cephedeki askerleri cesaretlendirdiği için radyolarda yayınlanması teşvik edilen şarkılar olmuştu.
Radyonun içeriğine 1939 yılından itibaren savaşın gidişatına uygun olarak Hawaii müzik gruplarının da eklendiği görülür. Yayın politikasının eğlence kısmı tamamen hedef alınan ülkeye göre yapıldığından bu müzik seçimi de şaşırtıcı değildir. Sadece Amerika’ya yönelik yapılan yayınlarda ‘yoz’ sayılan caz müziği Radyo Tokyo’nun kendi grubu olan Japanese Swing Singers icra ettiği şarkılarla hazırlanıyordu. Grup genelde up-beat swing ve jazz soundlarında besteler çalıyordu. Ancak söylenen şarkılar hâlâ Japon dilindeydi ve radyo programları da Amerikan izleyicileri arasında anlaşılabilecek popülerlikte konulara eğilmiyordu. Yine de Rhythm Cocktail, Japanese Sandman ve Tiger Rag gibi programlar içerdikleri Batı kaynaklı müziklerle belli ölçüde daha geniş Amerikan dinleyici kitlesine ulaşmış olabilirler.
Zero Hour: Esir DJ’lerin hikayesi
1937 yılında Halk Bilgilendirme Dairesi, Japon vatandaşlarını milliyetçi marşlar yazmaya teşvik eden bir yarışma düzenler.
1940 yılında o güne kadar yaygın olarak kullanılan Batılı sahne isimleri (Dick Mine, Miss Columbia, Ama Ryllis vb.) yasaklanır. 1941’e gelindiğinde Japon’ya yerel radyo yayınlarından caz neredeyse tamamen çıkarılmıştır. O dönemde yayınlanan bir New York Times makalesi, Japonya’nın denizaşırı radyo yayınının tamamen klasik müzikle doldurulduğunu aktarır. 1941 yılında hafta 8 kez klasik orkestra performansı yayınlanırken caz müzik neredeyse yayınlanmaz hale gelmiştir. Yayın programında özellikle yurtdışında yaşayan Japon besteci Hayasaka Fumio ve müttefik ülkelerin vatandaşı olan Alman ve İtalyan besteciler Mozart ile Rossini tercih edilmiştir.
Ancak 1941’in Mart ayından itibaren Tokyo Radyo’sunun denizaşırı yayınlarında NORO (New Order Rhythm Orchestra) adlı bir caz grubunun periyodik olarak yayınlara eklenmiştir. Alınan kararlarla plak üreticileri Columbia, Victor ve King şirketlerinin adları da Japoncalaştırılmıştır.
1943 Mart ayında, formatı Amerikan radyoculuğundan kopyalanan ve bir DJ’in caz plakları çaldığı Zero Hour programı başlamıştır. Program, adını, Japon güneşi simgesinden ve Japon Hava Kuvvetlerinin en önemli silahlarından Mitsubishi Zero saldırı uçağından alıyordu. Program, Japon istihbarat servisi kontrolünde Avusturalyalı savaş esiri Albay Charles Cousens’in katkılarıyla yapılıyordu. Orduya katılmadan önce Sidney’de yapımcılık ve yayıncılık yapan Albay, Japon güçlerine Singapur’da esir düşmüştü. 31 Temmuz 1941’de Tokyo’ya nakledilmişti ve bir süre sonra yeni görevine, yani Japon istihbaratıyla birlikte Zero Hour programının metinlerini kaleme almaya başlamıştı.
Japonya’nın Filipinler’i işgalinden önce Amerikan radyo istasyonu Voice of Freedom’da çalışan Wallace Ince ve Norman Reyes adlı iki savaş esiri de Albay’ın komutası altında Zero Hour kadrosunda çalışıyorlardı. Müzik seçimlerini Normando Reyes yapıyor ve sık sık Louis Armstrong, Duke Ellington, Glenn Miller gibi popüler Amerikan caz ve swing müzisyenlerini çalıyordu. Japon caz ve swing grupları All Star Jazz Band ve All Star Swing Sisters da programda çok sık çalınmaktaydı.
Program, uzayan savaş nedeniyle ev özlemi çeken Müttefik Güçlerin askerlerini demoralize etmek, özlemlerini arttırmak için sık sık “St. Louis Blues” ve ”Home on the Range” gibi parçalara yer vermekteydi. Haber yayınlarında da Amerika’da yaşanan tren kazaları veya doğal afetlerden kaynaklanan ölüm haberleri, Amerikalı dinleyicilerin moralini düşüreceği varsayıldığı için, sık sık duyuruluyordu.
‘Tokyo Gülü’ Iva Toguri: ‘Ben kendimi eğlendirirken, sizler sivrisineklerle vakit geçireceksiniz!’
1943 yılında programın süresi 45 dakikaya çıkarıldı. Bir de Coursens, mahkumların ve Müttefik askerlerinin yayına daha da bağlanmalarını sağlayacak bir öneride bulunmuştu: “Sempatik bir kadın spiker” ekibe katılmalıydı. Bu isim, Iva Toguri oldu. Iva Toguri (Iva Ikuki Toguri D’Aquino), Amerikalı bir nisei’ydi (ailesi Amerikalı ya da Kanadalı olan Japonlara verilen ad). Hasta teyzesini ziyarete Japonya’ya gelmiş ve 1941 yılındaki Pearl Harbor Baskını’ndan sonra Japonya’da mahsur kalmıştı. Iva, mahsur kaldığı Japonya’da uzun süre İngilizce daktilo katibi olarak çalışmıştı.
Program yapımcıları, Iva’ya “Orphan Ann” lakabını uygun görmüştü. O sırada Pasifikte çarpışan Amerikan askerlerine “Orphans of the Pacific” (Pasifik Yetimleri) denilmekteydi. Iva, 1946 yılında Müttefik Güçler tarafından yapılan sorgusunda program yapımcıları tarafından kendisinden “çocukların (Amerikan askerlerinin) arasındaymışçasına konuşmasının” salık verildiğini söyleyecekti.
Orphan Ann kişiliğiyle sadistik bir kadın karakter yaratılmıştır. Bir keresinde yayın sırasında Amerikan Askerlerini kendiyle birlikte “Love Parade” şarkısını mırıldanmaya davet eden Iva, birden durur ve şöyle der: “Tebrik edilmeyeceksiniz sefiller! Ben kendimi eğlendirirken, sizler sivrisineklerle vakit geçireceksiniz.” Bazen ise Iva, askerlere onları süründürürken tırnak törpüsüyle eziyet edeceğini söylüyor ve ardından bir Victor Herbert vals şarkısı olan “Kiss Me Again” çalınabiliyordu. Ya da Iva “Arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve müziğin tadını çıkarın,” dedikten hemen sonra “Çok geç olmadan evlerinize geri dönün!” diye seslenebiliyordu. Iva, sunumlarında, karakteri gereği bazen küstah bazen de neredeyse sevgi doluydu.
Kasım 1943’te yeni kadrosuyla ilk kez yayınlanan Zero Hour programı Arthur Fiedler’s Boston Pops Orchestra’nın “Strike Up the Band” şarkısını jenerik müziği olarak kullanıyordu. Ardından program Orphan Ann’in kısık bir müzik eşliğinde mahkumların mektuplarını okuduğu beş dakikalık bölümle sürüyordu. Sonrasında Wallace Ince’ın sunduğu 5 ya da 10 dakikalık “Amerikan Cephe Haberleri” ve Norman Reyes’in seçtiği caz plaklarının çalındığı “Juke Box” bölümü geliyordu. Rudy Vallee, Connecticut Yankees, Victor Herbert ve Bing Crosby gibi Amerikalı bestecilerin eserleri genelde yayın akışında tercih ediliyordu. Sonrasında tıpkı Iva gibi bir başka nisei olan Charles Yoshii’nin yorumu ile program sona eriyordu.
DJ Normando Reyes, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki FBI sorguları ve kayıtlarına göre ABD’de kolej eğitimi görmüş, Filipinler bir Amerikan kolonisiyken Filipinler’e çalışmaya gitmiş, ülke bağımsızlığını ilan edince burada kalmış, 19 yaşında radyoculukla ilgili her türlü konuya tutkun biri olmuştu. Reyes, Japonların işgal yıllarında Filipinlerde esir bulunduğu kampta Japon İstihbarat Servisi kayıtlarına göre “dost yabancı” statüsünde değerlendirilmişti.
Reyes, savaş sonrası yapılan sorgusunda hapishanede kendisiyle bir Japon polis memuru ve üst düzey bir askerin görüştüğünü, Tokyo’ya gitme şansı ya da idam cezası arasında bir seçim yapmak zorunda kaldığını ifade etmiştir. Tokyo’da kendi gibi savaş tutuklusu olan Albay Hugh Cousens ve KZRH (Filipinler’in Manila şehrinde yer alan Amerikan radyo istasyonu) teknisyeni Wallace “Ted” Ince ile tanıştığını belirtmiştir. Bu üçlünün görevleri savaş esirlerine iyi davranıldığını göstermek, savaş esirlerine esir kamplarında yapılan radyo yayınıyla moral vererek kontrol altında tutulmalarına yardımcı olmak ve çeşitli cephelerdeki Amerikan askerlerine yanıltıcı savaş haberleri sunmaktı. Ayrıca yayını çekici kılmak için yayına Amerikan tarzı şakalar ve eğlenceli unsurlar da katmaları gerekiyordu.
Haziran 1944’te, yaşadığı stres yüzünden Albay Cousens kalp krizi geçirdi ve Zero Hour’dan ayrıldı. Ancak Zero Hour, savaşın sonuna kadar sürdü.
İkinci Dünya savaşı sona erdiğinde Tokyo Gülü lakabı artık Iva Toguri’ye de takılmıştı. Tokyo Gülü Iva, önce delil yetersizliğinden serbest bırakılsa da hâlâ hayatta olan babasını görmek için gittiği ABD’de 1949 yılında açılan ek bir davadan 10 yıl hüküm yedi. 1979 yılında araştırmacı bir gazeteci tarafından bulunan bir tanık sayesinde bu yayınları baskı altında yaptığı anlaşılınca da dönemin ABD Başkanı Herald Ford’dan bir özür mektubu aldı.
KAYNAKLAR
The Hunt for Tokyo Rose – Russell Warren Howe
Tokyo Calling: Japanese Overseas Radio Broadcasting 1937-1945 – Jane M. Robbins
Treason on the Airwaves: Three Allied Broadcasters on Axis Radio – Judith Keene
Made in Japan: Studies in Popular Music – Toru Mitsui
Blue Nippon: Authenticating Jazz in Japan – E. Taylor Atkins
Whose Master’s Voice?: The Development of Popular Music in Thirteen Cultures – Alison J. Ewbank, Fouli T. Papageorgiou
Yogaku: Japanese Music in the 20th Century – Luciana Galliano
Jazz Journeys to Japan: The Heart Within – William Minor
Treason on the Airwaves: Three Allied Broadcasters on Axis Radio during – By Judith Keene
The Global Politics of Jazz in the Twentieth Century: Cultural Diplomacy and – By Yoshiomi Saito
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder